Her biri gergedana dönüşüyordu. Kadınlı erkekli. Ama en çok da sahte, vasat ve yavşak olanları. Ağızlarından köpüklü salyalar sızarken vızıldıyorlardı. Hep bir ağızdan. Zaten bir gergedan kendi başına hiçbir şeydi. Onlar sadece koro halinde hırıltılı sesler çıkarabiliyorlar, ve bir yaşam belirtisi gösterebiliyorlardı böylece. Kibarca korkuyorlardı. İşlerini layıkıyla ve efendilerinin bir dediğini iki etmeden ama korkuyorlardı işte. Ödleri istemsiz kopuyordu.
Neden olacak? Her an yerlerinden olabilirler diye. Midelerine dolacak onca yemek imkanı hiç olursa eğer, kocaman evlerinden, rengarenk oyuncaklarından, sahte selamlaşmalardan ve o çok sevdikleri son model arabalarından, resimlerini çektikleri yapmacık kediciklerinden, şımarık obez ve kolejli yavrularından ayrı kalırlarsa eğer… Ah, o kibar gergedanlar… Günaydınlar, iyi öğleden sonralar ve kolaylıklar…
Ya da ne bileyim, yasaya hayli aykırı bir iş başlarına çıkar da, hem de olanca masumiyetlerine ve götümsü kibarlıklarına rağmen olur da bürokratik ehliyetlerine el konulur da, o koca götlerini yasladıkları rahatlı koltuklardan ayrı kalır da, ele güne akrabaya konu komşuya tüm bir devlete rezil olurlar diye. Onların kendileri gibi beslemeyi ihmal etmedikleri uyuz kedileri vardır, yahut süs köpekleri. Süs köpecikleri aynı kendilerine çekmiştir, annecik ve babacıklarına. Ay ne çok tatlılar. Layk layk layk. Hepsi de efendisine boyun eğen şuncacık biricik ufacık tefecik domuzcuk hayvancıklardır ailecek. Ve olur da, kaderin ağlarına yem olup geberip gitseler, gergedanlar bol göz yaşı akıtırlardı elbette yavrularının ardından. Yumuşacık yürekleri yufkadan börek. Onların göz yaşları yere düşse buhar olup, geride kusmuklu bir koku bırakır. Sözcükleri kadar sahte. Koca memeli ve kocaman göbekli gergedanlar basbayağı elektronik, sanal, şişme ve yalandılar. Ellerinden düşmeyen cep telefonları, rüzgar nereye eserse oraya döner boynuzlarına benzemiştir.
Barındıkları o şehirimsi kadar zevksiz tabelalı sıçmıklı dürümlü restoranlarda yedikleri tonlarca yemeğin, aksırıncaya ve de tıksırıncaya değin sözünü etmeden de duramazlardı, ha. Ve gergedanların en büyük paradoksları işte: domuzuna sağlıklı yaşam… Onlar geberip de kalsa, dünya gergedansız olabilemezdi, değil mi? O geviş getirdikleri mideleri el vermezdi elbet… Yemeği de korkarak, bazen çekinerek, hep oldukları gibi suçlu ve hep el pençe.
Ey rüküş gergedanlar, soyunuz tükenecek sizin de. O zaman hep birlikte tükürülecek mezarınıza. Boris Vian dahil.